-
Notifications
You must be signed in to change notification settings - Fork 0
/
Copy pathovelifull.txt
1 lines (1 loc) · 10.6 KB
/
ovelifull.txt
1
Ali Riza ile Ahmedin Hikâyesi Ne tuhaftır Ali Rıza ile Ahmedin hikayesi Birisi köyde oturur Birisi şehirde Ve her sabah Şehirdeki köye gider Köydeki şehire Galata Köprüsü Dikilir köprü üzerine Keyifle seyrederim hepinizi Kiminiz kürek çeker sıya sıya Kiminiz midye çıkarır dubalardan Kiminiz dümen tutar mavnalarda Kiminiz cimacıdır halat başında Kiminiz kuştur uçar şairane Kiminiz balıktır pırıl pırıl Kiminiz vapur kiminiz şamandıra Kiminiz bulut havalarda Kiminiz çatanadır kırdığı gibi bacayı Sıp diye geçer Köprünün altından Kiminiz düdüktür öter Kiminiz dumandır tüter Ama hepiniz hepiniz Hepiniz geçim derdinde Bir ben miyim keyif ehli içinizde Bakmayın gün olur ben de Bir şiir söylerim belki sizlere dair Elime üç beş kuruş geçer Karnım doyar benim de Gangster Şiir yazdım bunca senedir Ne buldum Eşkiyalık edeceğim bundan sonra Haberi olsun yol kesenlerin: İş yok artık kendilerine Dağ başlarında Mademki ekmeklerini alıyorum Ellerinden Buyursunlar onlar da benim yerime Munhal var edebiyat aleminde Yaşıyor Musun Takmaya çalışırken kuyruğunu Birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin Hatırımdan bile geçmezdi Sana duyduklarımı söylemek Acaba hala yaşıyor musun Harbe Giden Harbe giden sarı saçlı çocuk Gene böyle güzel dön Dudaklarında deniz kokusu Kirpiklerinde tuz Harbe giden sarı saçlı çocuk Ekmek Dilimin ucunda bir eski arkadaş adı Unutulmuş şekilleri taşıyan bulutlar Bir gökyüzü genişliğiyle ruhuma dolar Otların üstüne sırt üstü yatmanın tadı Avucumda sıcaklığını duyduğum ekmek Üstümde hatırası kadar güzel sonbahar O bembeyaz o tertemiz bulutlara dalar Düşünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek Deniz Kızı Denizden yeni mi çıkmıştı neydi Saçları dudakları Deniz koktu sabaha kadar Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi Yoksuldu biliyorum -Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya- Kulağımın dibinde yavaş yavaş Aşk türküleri söyledi Neler görmüş neler öğrenmişti kim bilir Denizle boğaz boğaza geçen hayatında Ağ yamamak ağ atmak ağ toplamak Olta yapmak yem çıkarmak kayık temizlemek Dikenli balıkları hatırlatmak için Elleri ellerime değdi O gece gördüm onun gözlerinde gördüm Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde Onun saçları öğretti bana dalgayı Çalkalandım durdum rüyalar içinde Hürriyete Doğru Gün doğmadan Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında İçinde bir iş görmenin saadeti Gideceksin Gideceksin ırıpların çalkantısında Balıklar çıkacak yoluna karşıcı Sevineceksin Ağları silkeledikçe Deniz gelecek eline pul pul Ruhları sustuğu vakit martıların Kayalıklardaki mezarlarında Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda Denizkızları mı dersin kuşlar mı dersin Bayramlar seyranlar mı dersin şenlikler cümbüşler mi Gelin alayları teller duvaklar donanmalar mı Heeeey Ne duruyorsun be at kendini denize Geride bekliyenin varmış aldırma Görmüyor musun her yanda hürriyet Yelken ol kürek ol dümen ol balık ol su ol Git gidebildiğin yere İstanbulu Dinliyorum İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar ağaçlarda Uzaklarda çok uzaklarda Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Kuşlar geçiyor derken Yükseklerden sürü sürü çığlık çığlık Ağlar çekiliyor dalyanlarda Bir kadının suya değiyor ayakları İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Bir yosma geçiyor kaldırımdan Küfürler şarkılar türküler laf atmalar Birşey düşüyor elinden yere Bir gül olmalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı Bir kuş çırpınıyor eteklerinde Alnın sıcak mı değil mi biliyorum Dudakların ıslak mı değil mi biliyorum Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum İstanbulu dinliyorum Mahallemdeki Akşamlar İçin Kımıldanır mahallemin daralan ruhu Basma perdelerimde gün batarken Atıp saatler süren uykusunu Odama uzanır akasyam pencereden Kırmızı uzak damlarda bir serinleme Uyanır gündüz uykusundan evler Kapılarda işleri ellerinde Kadınlar giyinip kocalarını bekler iyi insanların ruhudur yakınlaşır Takunya sesleri gelir evlerden Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden Her şeyin geliş saatidir akşam Mahallede ömürler akşamüstü başlar Hepsi burda buluşmaya gelir akşam Başka dünyalardan ayaklar başlar Şaheserim Aşık olduğum zamanlarda Şiir yazmak adetim değildi Halbuki asıl şaheserimi Onu en cok sevdiğimi Anladığım zaman yazdım Onun için bu şiiri İlk önce ona okuyacağım Aşk Resmi Geçidi Birincisi o incecik o dal gibi kız Şimdi galiba bir tüccar karısı Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir Ama yine de görmeyi çok isterim Kolay mı İlk göz ağrısı İkincisi Münevver Abla benden büyük Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları Gülmekten katılırdı okudukça Bense bugünmüş gibi utanırım O mektupları hatırladıkça çıkar dururduk mahallede halde yan yana yazılırdı duvarlara yangın yerlerinde Dördüncüsü azgın bir kadın Açık saçık şeyler anlatırdı bana Bir gün de önümde soyunuverdi Yıllar geçti aradan unutamadım Kaç defa rüyama girdi Beşinciyi geçip altıncıya geldim Onun adı da Nurinnisa Ah güzelim Ah esmerim Ah Canımın içi Nurinnisa Yedincisi Aliye kibar bir kadın Ama ben pek varamadım tadına Bütün kibar kadınlar gibi Küpe fiyatına kürk fiyatına Sekizinci de o bokun soyu Elin karısında namus ara Kendinde arandı mı küplere bin Üstelik Yalanın düzenin bini bir para Aytendi dokuzuncunun adı İş başında şunun bunun esiri Ama bardan çıktı mı Kiminle isterse onunla yatar Onuncusu akıllı çıktı gitti Ama haksız da değildi hani Sevişmek zenginlerin harcıymış İşsizlerin harcıymış İki gönül bir olunca Samanlik seyranmış ama İki çıplak da olsa olsa Bir hamama yakışırmış İşine bağlı bir kadındı on birinci Hoş olmasın da ne yapsın Bir zalimin yanında gündelikçi leksandra Geceleri odama gelir Sabahlara kadar kalır Konyak içer sarhoş olur Sabahı da işbaşı yapardı şafakla Gelelim sonuncuya Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar Sade kadın değil insan Ne kibarlık budalası Ne malda mülkte gözü var Hür olsak der Eşit olsak der İnsanları sevmesini bilir Yaşamayı sevdiği kadar Kapalı Çarşı Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin Sandık odalarında Senin de dükkanın öyle kokar işte Ablamı tanımazsın Hürriyette gelin olacaktı yaşasaydı Bu teller onun telleri Bu duvak onun duvağı işte Ya bu çamurdaki kadınlar Bu mavi mavi Bu yeşil yeşil fistanlı Geceleri de ayakta mı dururlar böyle Ya bu pembezar gömlek Onun da bir hikayesi yok mu Kapalı Çarşı diyip geçme Kapalı Çarşı Kapalı kutu Baharın İlk Sabahları Tüyden hafif olurum böyle sabahlar Karşı damda bir güneş parçası İçimde kuş cıvıltıları şarkılar Bağıra çağıra düşerim yollara Döner döner durur başım havalarda Sanırım ki günler hep güzel gidecek Her sabah böyle bahar Ne iş güç gelir aklıma ne yoksulluğum Derim ki: Sıkıntılar duradursun Şairliğimle yetinir Avunurum Bedava Bedava yaşıyoruz bedava Hava bedava bulut bedava Dere tepe bedava Yağmur çamur bedava Otomobillerin dışı Sinamaların kapısı Camekanlar bedava Peynir ekmek değil ama Acı su bedava Kelle fiyatına hürriyet Esirlik bedava Bedava yaşıyoruz bedava Ben Orhan Veli Ben Orhan Veli Yazık oldu Süleyman Efendiye Mısra-i meşhurunun mübdii Duydum ki merak ediyormuşsunuz Hususi hayatımı Anlatayım: Evvela adamım yani Sirk hayvanı falan değilim Burnum var kulağım var Pek biçimli olmamakla beraber Bir evde otururum Bir işte çalışırım Ne başımda bulut gezdiririm Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet Ne İngiliz kralı kadar Mütevaziyim Ne de Celâl Bayarın Sabık ahır usağı gibi aristokrat Ispanağı çok severim Puf böreğine hele Biterim Malda mülkte gözüm yoktur Vallahi yoktur Oktay Rıfatla Melih Cevdettir En yakın arkadaşlarım Bir de sevgilim vardır pek muteber İsmini söyleyemem Edebiyat tarihçisi bulsun Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz Sadece üdeba arasındadır Ne bileyim Belki daha bin bir huyum vardır Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya Onlar da bunlara benzer Bu Şehri Bırakmak Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri Bu şehrin sokakları çoktur Binlerce insan gelir gider sokaklarında Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir Bu şehirdedir Valsler foksrotlar altında Şumandan Bramsdan Parçalar çaldığı zaman dönüp Bana bakan ihtiyar piyanist Doğduğum köye müşteri taşıyan Şirket vapurları bu şehirdedir Hatıralarım bu şehirdedir Sevdiklerim Ölmüşlerimin mezarları Bu şehirdedir işim gücüm Ekmek param Fakat bütün bunlara mukabil Yine budur başka bir şehirdeki Bir kadın yüzünden Bıraktığım şehir Buğday Düzüldü uçsuz bucaksız alay Çıngıraklar çalar kapılarda Düzüldü uçsuz bucaksız alay Bak son hasad başladı rüzgarda Okundan ayrılmak üzere yay Kuyuların ağzı genişledi Okundan ayrılmak üzere yay Korku ta kemiğime işledi Savruluyor gökyüzünde buğday Gölgeler uzaklaşıyor yerde Savruluyor gökyüzünde buğday Tanrım tanrım Bir deva bu derde Düzüldü uçsuz bucaksız alay Çıngıraklar çalar kapılarda Düzüldü uçsuz bucaksız alay Bak son hasad başladı rüzgarda Undan bize de pay bize de pay Koşun buğday dağıtıyor Yusuf Undan bize de pay bize de pay Çökmeden sonu gelmiyen kusuf Eriyecek tencerede kalay Çocuklar ağlaşmasınlar dağda Eriyecek tencerede kalay Yetişmiyecek Ömer imdada Altında aynı eğer aynı tay Arayıcısı herkes bir sesin Altında aynı eğer aynı tay seferi aynı köye herkesin Artık kuruldu bu kervansaray Boşuna düşünür ihtiyarlık Artık kuruldu bu kervansaray Şimdi seslerle dolu mezarlık Dedikodu Kim söylemiş beni Süheylaya vurulmuşum diye Kim görmüş ama kim Eleniyi öptüğümü Yüksekkaldırımda güpegündüz Melahati almışım da sonra Alemdara gitmişim öyle mi Onu sonra anlatırım fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda Güya bir de Galataya dadanmışız Kafaları çekip çekip Orada alıyormuşuz soluğu Geç bunları anam babam geç Geç bunları bir kalem Bilirim ben yaptığımı Ya o Muallayı sandala atıp Ruhumda hicranını söyletme hikayesi Fena Çocuk mektepten kaçıyorsun kuş tutuyorsun deniz kenarına gidip fena çocuklarla konuşuyorsun duvarlara fena resimler yapıyorsun bir şey değil beni de baştan çıkaracaksın sen ne fena çocuksun